7 Nisan 2013 Pazar

TÜKENDİM BEN!


"İşe giderken ayaklarım geri geri gidiyor. Artık o kadar yoruluyorum ki saatlerce uyusam da sabahları kendimi yorgun hissediyorum. Gerçi yorgunluktan uyumaya bile halim kalmıyor. Sürekli işleri ve iş yerinde yaşananları düşünüyorum. Evimde bile stres altındayım. Kendimi gergin ve baskı altında hissediyorum, daha ofise girmeden boğuluyorum. O kadar yıprandım ki, duygularımı ve olaylara olan tepkilerimi kontrol etmekte zorlanıyorum. Bir yandan her şeye ağlıyor, bir yandan da etrafımdakilere çatıyorum. Aşırı sinirli, her şeye alınan her şeye kızan bir insan haline geldim. Sosyal yaşam desen sıfır. Ne ailemi ne arkadaşlarımı görebiliyorum. Bırak sinemaya gitmeyi, evde oturup kitap okumaya bile halim kalmıyor. Bütün gün neredeyse aç yaşamaya alıştım. İştahım yok, hiç bir şey yemek istemiyorum. Başım çatlıyor, midem bulanıyor, boğazımda bir yumruk oturmuş, gözlerimi açamıyorum. Ruhsal gerginliğimi tüm vücudumda hissediyorum, bedenim kaskatı kesiliyor. Mantıklı düşünemiyorum, karar almakta zorlanıyorum. Zaten inisiyatif almak da istemiyorum. Sorumluluk var yetki yok. Yine benim başım ağrıyacak. Öyle bir hale geldim ki işle ilgili bir tek insan bile görmek, tek kelime bile duymak istemiyorum, kimseye tahammül edemiyorum. Tatil zaten bir hayal de... İnsan 10 dk mola da veremez mi? Nefes alacak zamanım yok. Yemeği bile 10 dakikada yeyip işime dönmek zorundayım. İşin en berbat yanı da bu yönetimle bu durumun hiçbir zaman düzelmeyeceğinden eminim. Umurlarında değil çünkü; "Sen işi yap da ölürsen yenisiyle değiştiririz." diyorlar adeta..."

Yukarıda okuduğunuz sözler, tükenmişlik sendromu yaşayan bir bireyin ifadeleri... Uzmanlara göre tükenmişlik sendromu, basit bir yorgunluk ya da sıradan bir şikayetçilik durumu değil. Süreç içerisinde insanı ciddi anlamda yıpratan, bireyin hem kendine hem de sosyal yaşantısına zedeleyici etkileri olan bir sorun.

Peki bir insanı bu hale getiren süreç nasıl işliyor? İş yaşamında ne gibi sorunlar buna yol açıyor?

İnsanı bir makine gibi gören klasik yönetim anlayışı sorunun temelini oluşturuyor. Kurum ürünün değerini yükseltirken, çalışanı değersizleştiriyor. Bu kapsamda;
  • Molaların kaldırılması
  • Çalışma halindeki bireyin sürekli kontrol edilmesi, eleştirilmesi, bireye sıklıkla müdahale edilmesi ki bu bir süre sonra bireyin yaptığı işe ve kendine duyduğu güveni ve hevesi zedeliyor.
  • Mantık dışı istekler, gerçekçi olmayan zaman sınırlamaları
  • Gerekli yetki verilmeden bireye sorumluluk verilip hesap sorulması
  • Kurum içerisindeki koordinasyonsuzluk, iletişim kopuklukları
  • Ara pozisyonlarda yer alan art niyetli ya da yetersiz çalışanlar
  • Kontrol edilmediği anda işten kaytarır düşüncesi ve bunun çalışana hissettirilmesi
Bunlar bazen tek başına sebep iken, bazen sadece tetikleyici rol oynayabiliyor. Bireyin kişisel nitelikleri arasında aşırı hassasiyet, duygusallık olabiliyor. Ya da her şeyi kusursuz yapma isteğiyle birey kendi kendine bir baskı oluşturabiliyor. Bütün bunlar başarısız bir yönetimle birleşince, tükenmişlik genellikle kaçınılmaz oluyor.

Bu durumla başa çıkabilmek için bireyin hem kendine hem de iş yerine yönelik yapması gereken şeyler var.
  • Öncelikle kendine kimsenin kusursuz olmadığını, olmak zorunda da olmadığını hatırlatmalı.
  • Eğer yapılan işte hata yapmak hayati bir önem taşıyor ise yönetime görev düşüyor. Yönetim, çalışanının ortalama performansını bilmeli. Bu doğrultuda gerekiyorsa ikinci bir çalışanla desteklemeli. Özellikle doğru karar alma, sorumluluk taşıma ya da kısa sürede kusursuz bir çalışma yapma gibi ekstra baskıları olan işler, bir çalışanın üzerine yıkılmamalı. Cimri şirketler çalışanlarını tüketiyor.
  • Birey stresini yönetebilmek için kendine özel yöntemler keşfetmeli. Örneğin ben stresimi azaltmak için, uluslararası bir firmanın kaliteli yaşama yönelik ürünlerini (uyku sistemi, havalandırma vs) kullanmış, rahatlama ve enerjimi yeniden kazanma anlamında oldukça faydasını görmüştüm. Merak edenlere rahatlıkla tavsiye edebilirim.
  • Birey dik durmalı, şunu hatırlamalı ve yönetime de hatırlatmalı: "Burada sadece çalışıyorum. Bunun dışında da bir hayatım var. Her ikisini de sağlıklı sürdürebilmem için sağlıklı koşullara ihtiyacım var. Yani bu molalar, düzgün muamele ya da sorumluluk veriliyorsa yetkinin de verilmesi benim için bir lüks değil, mutlak birer gereklilik."
  • İşten ayrılmak. Bazen tek çözüm bu olabiliyor. Ancak bireyin yaşadığı sorunlardan üst yönetimin haberi bile olmayabilir. Bu sebeple istifadan önce bireyin üstleriyle konuşması, durumu paylaşıp çözüm için destek istemesi ya da çözüme yönelik önerilerde bulunması fayda sağlayabilir. Durum hala çözülemiyor hatta yönetim tarafından da ısrarla sürdürülüyorsa, şahsi görüşüme göre çözüm, yolları ayırmak oluyor. Fakat işten ayrılmak, yeni bir iş bulmak her zaman kolay olmuyor; farkındayım. Bu anlamda birey uzman desteğine de başvurabilir. Sorunla başa çıkabilme yöntemleri adına profesyonel destek alınabilir. Kurumun kötü yönetim anlayışı düzelmese de bireyin kendini daha az etkilenir hale getirmesi yararına olacaktır.