23 Nisan 2015 Perşembe

ELLERİNİ MASAMDAN ÇEK VE YAVAŞÇA GERİ ÇEKİL DOSTUM!

Siz yokken masanıza oturup bilgisayarınızı kullanan, izninizi almadan toplantı notlarınızı karıştıran bir iş arkadaşınıza içten içe kızdığınız oldu mu? Ya da başınıza dikilip elinizi ayağınıza dolaştıran birinden bunaldığınızı hissettiniz mi?

Aslında böyle durumlar karşısında hissettiğiniz olumsuz duygular, kendi alanımızı oluşturma, kontrolünü elimizde tutma ve devamlılığını sağlama güdülerinden kaynaklanıyor. Bu ise temelde başka bir sebepten kaynaklanıyor: Kendini güvende hissetme ihtiyacı. Bu ihtiyacın karşılanması, bireyde bir yere, maddeye ya da topluluğa bağlanma durumunu beraberinde getiriyor. Birey bağlandığı ortam ya da duruma aidiyet duygusu beslerken, aynı zamanda bulunduğu yeri sahipleniyor ve görünmez bir sınır çizerek bu alanı zihninde kendi alanı olarak biçimlendiriyor.

Peki alanımıza müdahale edildiğini hissetmemize sebep olan hareketler, herkes için aynı anlamı mı taşıyor? Elbette hayır. Yaşadığımız çatışmanın asıl nedeni de bu. Hepimizin kişisel alan algıları birbirinden farklı. İnsanların sosyal ilişkilerde belirlediği mesafeleri toplumumuz için 4 kategoride incelemek mümkün:

1. Özel alan: Bireyin en yakınları ile ilişkilerinde tercih ettiği alandır.
2. Kişisel alan: Arkadaşlar ve resmi ilişkilerde bireyin güvendiği kişilerle ilişkilerde tercih edilen alandır. Temas ya yoktur, ya da sınırlıdır.
3. Sosyal alan: Ofiste en çok kullandığımız mesafedir. Temas olmaz. Karşı tarafla aramızda minimum 100 cm mesafe bulunur.
4. Toplumsal alan: Toplantılarda, konferanslarda sunum yapma halinde bulunduğunuz mesafeler toplumsal alana dahildir. Diğer bireylerle aranızda en az 3 metre bulunur.

Peki iş yaşamında bu alanları hangi amaçlarla, nasıl kullanıyoruz?

Kendinizi çok yakın hissetmediğiniz bir iş arkadaşınız masanıza ellerini koyduğunda, başınızda ayakta durarak yaptığınız işi incelediğinde kendinizi huzursuz ve gergin hissedersiniz. Bunun nedeni karşı tarafa yeterli düzeyde güven duymuyor oluşunuzdur. Bu durumu bir saygısızlık ve alanınıza bir saldırı olarak nitelendirirsiniz.

Bazı durumlarda bu alanların aşılması bir mesaj verme ya da saldırı amacı taşır. Toplantılarda, grup üyelerinden daha üst statüde olan birey, masaya en hakim olan noktada oturur. Bu, diğer üyelere statüleri hatırlatma ve otoriteyi koruma güdüsüyle ortaya çıkmış bir kültürdür. Diğer bireylere "üstünlük" mesajı verir. Bu tür toplantılarda diğer üyeleri gözlemleyin. Liderin yanındaki koltuklara oturma çabası içindeki bireyler olduğunu fark edeceksiniz. İşte onlar, gücün ve otoritenin kanatları altında kendilerine güvenli bir gölge bulmayı ve burayı sahiplenmeyi hedeflemektedirler. Hedeflerindeki bu alanların tehlikede olduğunu hissederlerse, kendilerine tehdit olarak gördükleri diğer grup üyelerinin özel alanlarına girerek üstlerinde baskı kurar ve geri çekilmelerini sağlarlar.

Masanıza ellerini dayayıp size tepeden bakan biri, üzerinizde baskı hissetmenize sebep olur. Verdiği mesaj genellikle, "bu işin hakimi benim, seni kontrol ederim"dir. Aşırı yakınlık, üstünlük kurmanın sessiz yöntemidir.

İş yerinde, otobüste, metroda ya da bir mağazanın kasasında. Bize kişisel alanımızın sınırları içerisine girecek yakınlıkta bulunan insanlardan uzaklaşma eğilimine gireriz. İş yerinde masamıza yapılan bir yaklaşmada, masaya dosyalarımızı, kalemimizi koyar ve sandalyemizle biraz geri çekiliriz. Bu hem sınırlarımızı hem de kendimizi koruma metodudur. 

Bu nedenle, özellikle önemli sunumlarınızda, karşı tarafı ikna etmeniz gereken görüşmelerinizde kişisel alan çizgisine çok dikkat etmelisiniz. Görüşmenin başında bunu gözlemlemeli, görüşme süresince dikkat edeceğiniz alanı keşfetmelisiniz. Aksi halde karşı tarafın tüm dikkati alanına yapılan müdahaleye odaklanacak ve savunma pozisyonuna geçecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder